Olivier Kervern: Tutkuyla Bir Bütün
Olivier Kervern, deklanşöre ilk defa bastığında arkadaşından ödünç aldığı bir fotoğraf makinesi ve lensi kullanıyordu. Fransız fotoğrafçı, şimdi 46 yaşında ve kariyerinin ilk gününden beri fotoğrafların büyüsüne inanmayan birisini dahi etkisi altına alabilecek türden sanat eserleri ortaya koyuyor.
Hayalvari Bir Gerçeklik
Olivier Kervern, tam 20 yıl boyunca sadece kendi zevki ve tutkusu için fotoğraflar çekerek geçirdiği dönemde, sanatını yalnızca içgüdülerine bırakarak benzersiz bir yaratıcılık sergiliyor. Kervern'in işine olan sevgisi, her bir karesinden kendini belli ediyor: Anlamsız gibi görünen yerlerden yükselen hayalî kompozisyonlar, olağandışı düzenlemeler, simetri ile asimetrinin muazzam bir uyum içinde dans ettiği fotoğraflar...
Olivier Kervern'in karakteristik tarzı, onu diğerlerinden ayıran özel bir kimlik kazandırıyor. Fotoğraflarında, bir rüyanın içinden fırlamış gibi duran sahneler, sıradışı kompozisyonlar ve simetri ile asimetrinin eşsiz bir birlikteliğiyle sanatını icra ederken, izleyiciyi derin düşüncelere sürüklüyor.
Kervern'in objektifinden çıkan kareler, yalnızca bir görüntü değil. Onun kareleri, bunlardan çok daha fazlasını ifade ediyor. Duygu, estetik ve özgünlük, eserlerini farklı kılan üç ana kavram. Bu 20 yıl boyunca para kazanmadan sadece sanata adanmış bir yaşamın izini taşıyan Olivier Kervern, kendine özgü estetik dokunuşuyla fotoğrafçılıkta adından söz ettiriyor.
“Zengin ve ünlü olmak adına her şeyi unutun. İşte o zaman, eğer kendinize karşı dürüst ve doğru olmaya devam ederseniz, iyi bir hayat yaşayabilirsiniz."
Gerçek Olamayacak Anlar
Kervern'den İlhamla, Fotoğrafçılara Özel Ürünler
Üretim sürecini anlatırken, “gerçek olamayacak” anlara şahit olduğunda fotoğraf çektiğini söylüyor. Zaten Kervern’in sanatının icrası bundan ibaret de değil: Fotoğraf çekmeyi bir sonuç olarak değil, bir yaratım sürecinin ta kendisi olarak görüyor. Bu sürece, Kervern’in kendisi de bizzat dahil: Fotoğrafçı, üretiminden ayrılamayan bir sanatçı. Gerçeklik ve bireyin birleşiminin, bu sanat için en önemli nokta olduğunu söylüyor.
Birey ile fotoğraf arasında kopamaz bir bağ olduğunu bir röportajında vurguluyor: Önce fotoğraflarla tanışmak, sonra onlarla bir ilişki kurmak lazım. Ancak o zaman hem birey hem de fotoğraflar kendisini bulur, diyor. Tek bir cevap yoktur. Bu çok daha belirsizdir, hareket gibidir, su gibidir, öyle bir şeydir.